4 Kas 2006

Ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkında...


Ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkında...

Çocukluğum Gülhane parkında geçti. Oralarda çocuk yaşlarda çalışmıştım; yazları babamın yanında. Bir büfemiz vardı. Tost ve dondurma satardık. Büfe bir ceviz ağacının altında idi. İlginçtir bu ceviz ağacı diğer ağaçlardan farklı olarak tekti, orada türünün tek örneği idi. Aklımda kalan at kestaneleri olmuş. Yaşlı ağaçlardan kopan dalların iki masayı birden kırdığını hatırlarım.

Gülhane parkı topkapı sarayının bahçesidir. Bir ucu sultanahmede uzanır, diğer ucu sarayburnu’na. Dış tarafı surlar ile kaplıdır. Sultan Ahmet ucundaki birkaç yüzyıllık çınar ağacında vakayi vakvakiye olayındaki idam edilenlerin asıldığı park. Tanzimat ilan edilmiş, Atatürk yeni Latin harflerini 1928 yılında burada ilan etmiş, burada başöğretmen olmuş. Adını topkapı sarayının güllerini barındırmasından Gülhane (gül evi) olarak almıştır.

İstanbul hava nasıl olursa olsun özellikle yazları burada ayrı bir iklim vardır. Asırlık çınarlar ve kestane ağaçlarından güneşi görmek çok zordur. Serinlik ve kuş sesleri ile kalabalık – karmaşık istanbul’dan sizi birkaç dakida başka bir yere taşır sanki.

Çocukluğum Gülhane parkında geçti. Sabah saat 7’de olurduk oralarda. Sandviç leri hazırlamak ayrı bir zevkti. Taze taze sandviçleri kesip kaşarları koyardık içlerine, bayram sabahları o kadar sandviç hazırlanırdı ki, saatler alırdı hazırlanması.

Bizim büfe havuzlu kuklalı çay bahçesinin hemen önünde idi. Bir küçük havuzu vardı. Sanki Emirgan parkında çıkma. Masalar demir altlıkların üstünde mermerden di. Ahşap sandalyeleri vardı. Tek çay yoktu. Semaver ile çay verilirdi. Ama çayı güzeldi. Günde birkaç saat kukla oynatılırdı. Önceleri bir azınlık vatandaşımız zaten kendi hazırladığı kukları kah eski plakların eşliğinde kah ibişin maceraları adı altında oynatırdı. Seyri çok çok zevkliydi. O vefat edince kuzenim yılmaz oynatmaya başladı. O kadar dilliydiki avukat olmasına sonradan şaşmadık. O da çok iyi oynattı.

O yaşlarda hepimizin ortak bir parçası vardı. Ben biz ceviz ağacıyım Gülhane parkında. Bizim ceviz ağacının altında akşamları ara ara söylediğimiz. Bu parçanın cem karacanın söylediği nazım hikmetin şiirinin sözlerini yazdığı parça. Söylentiye göre bir gün bizim ceviz ağacının altında nazım hikmet sevgilisi ile buluşacakmış. Polisler tarafından arandığı bir dönem. Polisleri görünce ağaca tırmanmak zorunda kalmış. Bir süre sonra sevgilisi geldiğinde de polislerden dolayı inemez ve sevgilisi ile buluşamaz. Bu şiiri yazıverir o sıralarda:


başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkında,
budak budak, serham serham ihtiyar bir ceviz.
ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkında,
yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril.
koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil
yapraklarım ellerimdir tam yüz bin elim var,
yüz bin elle dokunurum sana, istanbul'a.
yapraklarım gözlerimdir. şaşarak bakarım.
yüz bin gözle seyrederim seni, istanbul'u.
yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkında,
ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

O kadar coşku ile söylenirdi ki bu parça aramızda sanki o bizlerin ortak parolasıydı. Sanki bize yazılmıştı. Kahraman bu öyküde sanki bizlerdik. Bilemiyorum.

Sonradan bir söylentiye göre bir polis "Gülhane parkındayım, her şeyin farkındayım" demiş. Çok hoşuma gitti. Emre Kongar’ın sıkça dillendirdiği bir deyimdir.

Çocukluğum Gülhane Parkında geçti. O ceviz ağacı benimdi ve her şeyin farkındaydım.

19-03-2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder